Birkaç hafta önce Bilkent Center'da kurulan kahve festivaline katılma fırsatım
oldu. Farklı kahve çeşitlerini tatmayı seven, kendi çapında düşük bütçeli olsa dahi
baristalığa heves eden, kahvenin her türlüsüne bayılan biri olar ak bu etkinliği kaçırmam
imkansızdı. Türkiye'nin ve dünyanın farklı yerlerinden gelen baristaların birbirinden egzotik
kahve çeşitleri ve kahve demleme yöntemleriyle hazırladıkları kahveleri içerken kendimden
geçtim desem yeridir. Doğanın bahşettiği bu güz elliğin yerini benim için su haricinde başka
hiçbir içecek dolduramaz sanıyorum. Halihazırda alkol almayan biri olarak kahve benim
için daima en güvenli ve en keyifli tercih olmuştur.
Bazen sabah ayılmak için, bazen oturup bir arkadaşla dertleşmek için bazense
sırf keyif için içilen bu içeceğin kendine has efsunlu bir yanı olduğunu düşünüyorum. Sanki
kahve içilmeden yapılan sohbetlerde eksik bir şeyler vardır. Muhabbet, kahve ne kadar
koyuysa o kadar derindir. Bazıları bu durumu söz gelimi rakı ya da viski yle ikame etmeye
çalışıyor. Kendi tercihleridir, saygı duyarım ama iyi bir bardak kahve ve akıcı bir romanın
çözemeyeceği hiçbir sıkıntı yoktur. Sanıyorum Sylvia Plath diyordu; "Uzun ve sıcak bir
duşun bile çözemeyeceği bir probleminiz varsa, gerçekten öne mli bir probleminiz var
demekir." Bu sözü hayatımda o kadar iyi anlamaya başladım ki... Ben bazı yiyeceklerin ve
içeceklerin yatıştırıcı, rahatlatıcı etkisine inanan biriyim. "Plasebo" etkisine sahip olduğumu
da düşündüğüm zamanlar oldu, ama hayır. Benim i çin kahve berrak bir zihne, keskin bir
hafızaya açılan pencere olmuştur. Berrak bir zihin... Başarıya, hayallere, emellere giden
yol, berrak bir zihne sahip olmaktan geçiyor tabii ki. Kahvenin tadını sevdiğim kadar, sakin
kafaya sahip olduğum zamanlardaki üretkenliğim de yine benim önemli düşünce
malzemelerimden bir tanesi. Özellikle sabahları, herkesten erken uyanıp kahve makinesini
çalıştırırım ve o esnada kısa ve sıcak bir duş alırım. Ben duştan çıktıktan sonra ise kahve
hazır olur, üstümü giyinip bardağ ımı alırım ve masanın başına geçerim. Herkesin uykuda
olduğu o birkaç saatlik zaman diliminde ne yaparsam yapayım büyük bir keyif alırım ve
önemli mesafeler kat ederim. Roman okuyorsam kendimi tamamen yazarın hayal gücüne
teslim ederim, sınava çalışıyorsam detaylarda boğulmak yerine meselenin özüne, temeline
iner; daha sonra inşa ettiğim yapıyı detaylarla dekore ederim. Dizi ya da film izliyorsam
kendimi bulunduğum ortamdan soyutlar, yönetmenin yanı başına bağdaş kurarım.
Kahveden mi, erken kalkmaktan mı, y oksa ikisinin harman olmasından mı bilemediğim
verimli ve üretken zaman dilimi yaşadığım; nefes alabiliyor, görebiliyor, tat alabiliyor,
işitebiliyor olduğum için şükretmeme vesile olur. Bu bakımdan benim için sihirli bir içecek
olduğu kesin. Peru'nun kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde Ayahuasca çayı içerek
kaybettiği kimliğini arayan kişilere de çok uzağa gitmemelerini, kahveyi denemelerini,
kahvenin verdiği dinçliği ve berraklığı tatmalarını tavsiye edebilirim.
Son olarak ünlü yönetmen David Lynch'in dediği "Kötü kahve içmek, hiç kahve
içememekten çok daha iyidir." Abartıya kaçılmadığı, çarpıntılara gark olunmadığı
müddetçe bu keyifli içecek sayesinde hayat kalitemin arttığını itiraf edebilirim. Yani
alışveriş, lüks, pahalı arabalar bir bardak iyi demlen miş sıcak kahvenin yanında pek de bir
şey ifade etmiyor benim için. Bunun adı beklentileri düşürmek de değil. Bunun adı olsa
olsa ufak şeylerden mutlu olmaktır. Hayata dair hedeflerinizi küçültmeden de mutlu
olabilmenin sırrı belki de kahvededir. Bir sonra ki kahve içişinizde bu düşünceyi hatırlamaya
çalışmanızı da naçizane tavsiye edebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder