12 Nisan 2021 Pazartesi

Kahve Meselesi

Birkaç hafta önce Bilkent Center'da kurulan kahve festivaline katılma fırsatım

oldu. Farklı kahve çeşitlerini tatmayı seven, kendi çapında düşük bütçeli olsa dahi

baristalığa heves eden, kahvenin her türlüsüne bayılan biri olar ak bu etkinliği kaçırmam

imkansızdı. Türkiye'nin ve dünyanın farklı yerlerinden gelen baristaların birbirinden egzotik

kahve çeşitleri ve kahve demleme yöntemleriyle hazırladıkları kahveleri içerken kendimden

geçtim desem yeridir. Doğanın bahşettiği bu güz elliğin yerini benim için su haricinde başka

hiçbir içecek dolduramaz sanıyorum. Halihazırda alkol almayan biri olarak kahve benim

için daima en güvenli ve en keyifli tercih olmuştur.


Bazen sabah ayılmak için, bazen oturup bir arkadaşla dertleşmek için bazense

sırf keyif için içilen bu içeceğin kendine has efsunlu bir yanı olduğunu düşünüyorum. Sanki

kahve içilmeden yapılan sohbetlerde eksik bir şeyler vardır. Muhabbet, kahve ne kadar

koyuysa o kadar derindir. Bazıları bu durumu söz gelimi rakı ya da viski yle ikame etmeye

çalışıyor. Kendi tercihleridir, saygı duyarım ama iyi bir bardak kahve ve akıcı bir romanın

çözemeyeceği hiçbir sıkıntı yoktur. Sanıyorum Sylvia Plath diyordu; "Uzun ve sıcak bir

duşun bile çözemeyeceği bir probleminiz varsa, gerçekten öne mli bir probleminiz var

demekir." Bu sözü hayatımda o kadar iyi anlamaya başladım ki... Ben bazı yiyeceklerin ve

içeceklerin yatıştırıcı, rahatlatıcı etkisine inanan biriyim. "Plasebo" etkisine sahip olduğumu

da düşündüğüm zamanlar oldu, ama hayır. Benim i çin kahve berrak bir zihne, keskin bir

hafızaya açılan pencere olmuştur. Berrak bir zihin... Başarıya, hayallere, emellere giden

yol, berrak bir zihne sahip olmaktan geçiyor tabii ki. Kahvenin tadını sevdiğim kadar, sakin

kafaya sahip olduğum zamanlardaki üretkenliğim de yine benim önemli düşünce

malzemelerimden bir tanesi. Özellikle sabahları, herkesten erken uyanıp kahve makinesini

çalıştırırım ve o esnada kısa ve sıcak bir duş alırım. Ben duştan çıktıktan sonra ise kahve

hazır olur, üstümü giyinip bardağ ımı alırım ve masanın başına geçerim. Herkesin uykuda

olduğu o birkaç saatlik zaman diliminde ne yaparsam yapayım büyük bir keyif alırım ve

önemli mesafeler kat ederim. Roman okuyorsam kendimi tamamen yazarın hayal gücüne

teslim ederim, sınava çalışıyorsam detaylarda boğulmak yerine meselenin özüne, temeline

iner; daha sonra inşa ettiğim yapıyı detaylarla dekore ederim. Dizi ya da film izliyorsam

kendimi bulunduğum ortamdan soyutlar, yönetmenin yanı başına bağdaş kurarım.

Kahveden mi, erken kalkmaktan mı, y oksa ikisinin harman olmasından mı bilemediğim

verimli ve üretken zaman dilimi yaşadığım; nefes alabiliyor, görebiliyor, tat alabiliyor,

işitebiliyor olduğum için şükretmeme vesile olur. Bu bakımdan benim için sihirli bir içecek

olduğu kesin. Peru'nun kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde Ayahuasca çayı içerek

kaybettiği kimliğini arayan kişilere de çok uzağa gitmemelerini, kahveyi denemelerini,

kahvenin verdiği dinçliği ve berraklığı tatmalarını tavsiye edebilirim.


Son olarak ünlü yönetmen David Lynch'in dediği "Kötü kahve içmek, hiç kahve

içememekten çok daha iyidir." Abartıya kaçılmadığı, çarpıntılara gark olunmadığı

müddetçe bu keyifli içecek sayesinde hayat kalitemin arttığını itiraf edebilirim. Yani

alışveriş, lüks, pahalı arabalar bir bardak iyi demlen miş sıcak kahvenin yanında pek de bir

şey ifade etmiyor benim için. Bunun adı beklentileri düşürmek de değil. Bunun adı olsa

olsa ufak şeylerden mutlu olmaktır. Hayata dair hedeflerinizi küçültmeden de mutlu

olabilmenin sırrı belki de kahvededir. Bir sonra ki kahve içişinizde bu düşünceyi hatırlamaya

çalışmanızı da naçizane tavsiye edebilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder