23 Nisan 2021 Cuma

Başladıysa Biter O Yüzden Güzel

Birkaç hafta önce elime Cem Mumcu'nun Başladıysa Biter O Yüzden Güzel adlı eseri geçti. Özellikle genç edebiyatçılara, piyasada sıkça bulunan popüler edebiyat dergilerine karşı uzun zamandır önyargı besliyorum. Bu kişilerin ve dergilerin edebiyatı, şiiri, romanı sulandırdığını düşünüyorum. Yani internet olmasa var olamayacak, bundan 20 sene sonra bile esameleri okunmayacak sığlıkta işler yapıldığını düşünüyorum. Doğrusu bu kitabı okumadan önce Cem Mumcu'yu da benzer olumsuz hisler besliyordum. Ancak Mumcu, geçmiş zaman yazarlarımızın diline benzer bir yalınlıkla yazıyor yazılarını. Abartılı, arka planı düşünülmemiş, afaki şeyler söylemiyor. Bu anlamda genç yazarlar içinde böyle bir kişinin varlığı beni mutlu etti. Mumcu denemelerinde hayatın pek farklı yönlerine değiniyor, lakin bu denemeler içinde beni düşünmeye sevk eden denemeler genelde geçmiş-şimdigelecek üçgeni arasındaki ilişki ve sonuçta öte sürece odaklanmak gerektiği ile ilgili kısımlar oldu. Ben de yazımda Mumcu'dan edindiğim izlenimler kapsamında bu konu hakkında birkaç şey söylemek isterim; zira bu meseleleri bizzat dert edinen biriyim. Eğitim-öğretim hayatımızda bize pragmatizm aşısı yapıldığı kanatindeyim. Yani bir hedefe yönelik gerçekleştirilen çabaların kalitesinden çok salt sonuç odaklı yetişen bir nesiliz biz. Ancak ben hayatın tadının bu mücadele, çaba ve alından akan terde olduğunu düşünüyorum. Yani hayatı tel bir kokuyla tarif etmemiz istense ben hayatın ter kokusuna benzetirim. 

Hayatın ancak bir şeyler uğruna emek sarf etmekle, yorulmakla, uykusuz kalmakla; ancak bu tür yorgunluklardan büyük bir keyif almakla gerçekleştirilebileceğini düşünenlerdenim. Bu bakımdan bize verilen bu kısacık süre içinde olabildiğince çok şey yapmaya, yaptığımız işleri olabildiğince hakkıyla yapmaya çalışmak lazım sanki. O yüzden ben her insanın kendi hayatına ve başkalarının hayatına yönelik birtakım planları, hayalleri ve hedefleri olması gerektiği kanaatindeyim. Böyle demekle hayatlarımızı çilehanede geçirmemiz gerektiğini, dünyevi tatlardan mahrum kalmamız gerektiğini ima ediyor da değilim. Bilakis bu dünyadaki maddi ve manevi lezzetleri tadına ancak bir amaç uğruna ter döktükten sonra varabiliriz diye düşünüyorum. Yani kendimize koyduğumuz bir hedefi gerçekleştirebiliriz ya da gerçekleştiremeyiz; fakat o hedef için elimizden gelenin en iyisini yaptığımıza inanıyorsak aslında hedefin gerçekleşip gerçekleşmemesi çoğu zaman o kadar önemli değildir diye düşünüyorum. Bu bağlamda söylediklerimin bir miktar “romantik” algılanmasını da doğal karşılarım. Öyle bir zamanda yaşamaktayız ki her şeyde sonuç odaklı olmak gerekiyor. “Gerekirse çal çırp, hak ye, şike yap, yolsuzluk yap; ama sonuç elde et.” gibi çarpık ve çirkin bir zihniyetin hakimiyeti altında yaşarken süreçte zevk almak da bir miktar lüks kaçıyor olabilir. Fakat kişinin daima kendinden sorumlu olduğuna inanırım ben. 

Bir değişim arzusu duyuyorsak buna değişime bizzat kendimizden başlamamız lazımdır. Velhasıl, Mumcu'nun denemeleri yaşadığımız hayatı anlamlandırmak ve düşüncelerimi bir noktada yoğunlaştırabilmem adına oldukça keyifli ve faydalı bir okuma oldu. Elbette herkesin bu yaşamı nasıl sürmek gerektiğine dair bir fikri vardır. Bu konuda bırakın empozeyi; insanlara tavsiye verebilecek durumda bile değilim. Lakin gene de uğraş verdiğimiz işlere biraz daha özen verirsek hayattan çok daha zevk alabiliriz. Günlerimiz daha aydınlık ve anlamlı olur kanısındayım. Yani özetle bu hayatı gerçekten yaşamak, su gibi geçen ömrümüz bir miktara anlam katmak istiyorsak bunun yolunun sonuca çok da fazla takılmadan ufak şeylerden de mutlu olmakta yattığına inanıyorum. Hiçbir maddi zevk, yorucu ve keyifli bir çalışmanın sonunda içilen yorgunluk kahvesinin tadını veremez zira.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder