3 Nisan 2021 Cumartesi

Beni Sarar Melankoli


 Melankoli çok ilginç bir duygu. Hüzün, umutsuzluk, keder, yorgunluk, sarhoşluk gibi

durumlara çok benziyor, bunların karışımı gibi ama hiçbirine benzemiyor. Melankolinin

Anatomisi adlı eserde bu duygunun çok farklı boyutları inceleniyor. Bu duygunun farklı

yönlerine dair bir perspektif kazanmak çok keyifli oldu, ancak ben bu yazıda kendi

melankoli tecrübelerimi paylaşmak ve insanın neden melankoliye "düştüğünü"

cevaplamaya çalışmak istiyorum.


Bana kalırsa melankoli duygusu, insanın kendi kendine tetikleyebildiği bir duygu. Yani

herhangi bir dışsal faktöre gerek olmaksızın melankoli duygusu tecrübe edebilir insan. Zira

ne keder ne umutsuzluk ne de hüzün de olan bir şey var melankolide. O da melankolinin

son derece keyifli bir duygu olması. Yani umutsuzken, üzüntülüyken kişinin canı hiçbir şey

yapmak istemez; dünyaya ve insanlara karşı ilgisi azalır. Fakat bana kalırsa melankoli bu

tür olumsuz duyguları birer keyfe dönüştürebilecek bir yapıya sahip. Müzik dinlemek,

manzara seyretmek, sigara içmek, sokaklarda boş boş gezmek melankolik bir ruh halinde

çok daha anlam kazanır ve kişiye hiçbir duygu altında bulamayacağı hazlar verir. Kişinin

kendini yalnızlaştırması, geceleri sabahlara kadar düşünmesi, bir şeyle okuyup yazarken

kendi iç dünyasının arka odalarına girebilmesi gibi durumlar melankolik bir ruh hali

altındayken çok daha belirgin oluyor. Bu bağlamda kişinin yaratıcı gücünü dürten bir yanı

olduğunu düşünüyorum melankolinin. Zira mutluluk, neşe ya da keder, üzüntü altında

insan zihninin belli bir konuya tüm yönleriyle odaklanamadığını düşünüyorum ben. Ancak

melankolide bir tür kabullenmişlik ve isyandan münezzeh bir hava sezinliyorum. Bunun da

kişiyi özellikle sanat alanında ilerletebileceğini düşünüyorum. Kendi özgeçmişime şöyle bir

bakıyorum da melankolik bir ruh hali altında olduğum zaman oldukça üretken bir

insanmışım. Kısa filmler, şiirler, istikrarlı bir şekilde devam ettirilen günlükler, bir ayda

izlenen 25 film, konserler, tiyatro oyunları... Hepsini kendimi bir şekilde yalnız ve hüzünlü

hissettiğim, ancak durumumdan çok da şikayetçi olmadığım dönemlerde yapmışım.

Kıymetli Sabahattin Ali de Melankoli adlı şiirinde bu meseleyi çok naif bir biçimde

anlatmayı başarmıştır hani. “Hafif bir sızı” lazım belki de bazılarına. Yaşadığını anlamak

için bir miktar sızısı olmalı insanın. Bu sızı kişiye varlığını, varoluş amacını, hayatta neler

yapmak gerektiğini hatırlatır; kişiye bir yön çizmesini salık verir durmaksızın. Bu yüzden

melankolik bir ruh haline sahip insan depresyonda değildir, depresyon kişiyi işlevsiz kılar.

Ancak melankoli yaratıcı teamülü kışkırtır ve kişiyi çıkış yolu aramaya sevk eder.

Sabahattin Ali'nin melankolik bir yapıya sahip olduğunu eserlerindeki havadan anlayabiliriz

örneğin. Melankoli onu yazmaya, üretmeye, söylemeye itmiştir bence. Kürk Mantolu

Madonna adlı enfes eseri kadar melankolinin dibine vurulan başka bir hikaye var mıdır?

Bence melankoli kavramını bu eserden daha iyi işleyen ve hissettiren başka bir eser yoktur

edebiyatımızda.


Sözlerime son vermeden önce vurgulamam gereken bir nokta da melankoli duygusuna

kapılabilen bir kişiden zarar gelmeyeceğidir. Çünkü bu duygu ancak naif insanlarda

meydana gelebilir diye düşünürüm ben hep. Keder herkeste olabilir, herkes neşe duyabilir

fakat ancak belli bir bilinç düzeyine sahip kişilerin, duygusal zekası yüksek kişilerin

melankoliyi tadabileceğini ve bu duygunun yol açtığı çatlaklardan sızıp bir şeyler

üretebileceklerini sanıyorum kendi adıma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder