23 Nisan 2021 Cuma

Etkilenişler Çağı

Kendisi bu cümleyi yazdığı romanların Borges’in öykülerinden etkilenişini açıklarken kullansa da, alıntıyı başka biçimlerde düşünmek ve yaşama uyarlamak da mümkün. Ben de etkileri veya etkilenme sürecinin yaşamsal önemi üzerine açıklamayı deneyeceğim. İnsan dünyaya geldiği andan başlayarak etkilenişler çarkının da içine düşmüş oluyor bence. Önce kendisini dünyaya getiren anne-babasından, en çok da onlardan, etkilenerek büyüyor. Belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra evin içinde dolaşmaya başlıyor ve aynalarla karşılaşarak kendi ayna yansımasından etkileniyor, kendini ayna karşısında anlamlandırmak için ilk uğraşlarını veriyor. Yürümeye başladıktan sonra evin odalarını ve odaların içerisindeki yabancı nesneleri keşfetmeye başlıyor. Yeterince büyümesinden sonraysa evin dışına, dışarıya, dünyaya adım atarak içine düştüğü çarkın ne denli devasa olduğunu büyülenmeyle karışık olarak algılıyor. Sonrasında, okul çağına geldiğindeyse ailesinin yerini öğretmenleri, okul arkadaşları almaya başlıyor. Büyüme sürecinin her anında dışarıdan gelen etkilerle yoğruluyor, üzerimizde hissettiğimiz etkilerin niteliğine ve şiddetine uygun tepkiler geliştirerek biz de diğerlerini etkilemeye başlıyoruz. 

Karşılıklı bir etkilenme durumuyla benliğimiz şekilleniyor. Umberto Eco’nun en derin etkilerin daha sonra farkedilenler olduğuna ilişkin cümlesi, çocukluk çağındaki etkilenişleri aklıma getirdi. Bence en derin etkilenişler o çağda yaşanıyor. Bedenimizin en yumuşak, en kırılgan olduğu dönem etkilenişlerin de en şiddetli olarak hissedildiği dönem. Belki yaşamımızın sonraki aşamalarında aynı etkilerin daha şiddetli tonlarıyla karşılaşsak da, benliğimiz çocukluktaki kadar kırılgan olmadığı için, tepki verebilme yeteneği kazandığımız için bu etkiler çocukluktaki kadar iz bırakıcı bir güce sahip olmuyorlar. Çocukluğumuzda yaralanmış hissettiren bir etkinin benzerini yaşadığımızda, artık çocuk olmadığımız için olsa gerek, gülüp geçebiliyoruz. Şimdi de “birinden etkilenmek” deyimini düşünelim. Yaşamımızın başlangıcında etkilendiğimiz insanların sayısı bir elin parmakları kadarken, büyüdükçe etkilendiğimiz insanların sayısı da artar. Sadece bakıma muhtaç çocuklar değil, duygusal ilişkiler kurabilen yetişkinler haline gelmemizin işaretidir etkilendiğimiz ve etkilediğimiz insanların oluşu. Karşılaşma anının öncesinde hiç tanımadığımız insanlardan etkilenerek ya da onları etkilemeye çalışarak ilişki kurmanın yollarını da ararız. 

Birinden yoğun biçimde etkilenmiş olduğumuzda, etkilendiğimiz kişiyi zihnimizden çıkarmakta zorlanmaya başladığımızda, bu durumun bir adı vardır: aşık olmuşuzdur. Etkilenişin en derin biçimi olmayabilirse de, en yoğun hallerinden biridir aşk. Kolaylıkla aşık olabilen insanlar ve aşık olmakta zorlanan hatta aşık olamayan insanlar vardır. Bu ne demektir? Sanıyorum ki bazı insanlar etkilenmeye daha açıkken bazılarımız etkilenmek konusunda daha şüpheci, hatta katıdırlar. Bazılarımızın benlikleri daha çocuksuyken ve daha kolay aşık olabilirlerken, bazılarımız çocukluğundan sıyrılmış, hatta aşırı sıyrılmışlardır. Doğum anıyla birlikte etkilenişler çarkının içine düştüğümüzü yazmıştım. Bu çarkın hızı bazen hızlanıp bazen yavaşlasa da yaşadığımız sürece asla son bulmayacakmış gibi geliyor bana. Etkilere açık oluşumuz canlılığımızın da bir işareti gibi. Yalnızca etkilenerek yaşamanın can acıtıcı sonuçları olabilir. Etkilere kapalı olmaksa yaşadığımızı unutmamız gibi bir sonuç doğurabilir.

 O halde etkiler karşısında ne yapabiliriz? Nelerden olumlu etkilendiğimizi, hangi olumsuz etkilerin sonuçlarının sarsıcı olduğunu geçmiş deneyimlerimizi düşünerek ayırt edebilir ve bazı etkilere daha temkinli yaklaşabiliriz. İnsan sadece etkilenen bir varlık değil, aynı zamanda deneyimlediklerini düşünen, sonuçlar çıkarma yetisine sahip olan bir varlık da. Umberto Eco cümlesinde Borges’in kendisini derinden etkilediğini yazmıştı. Onun için romanlar ve öyküler düzleminde olan etkilenişi bağlamının dışına çıkarıp yaşamın etkiler ağına uyarlamaya çalıştım. Umarım başarılı olabilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder