22 Nisan 2021 Perşembe

Aşkın Halleri

Geçtiğimiz gece uykuya yatmadan önce internette bir alıntıya denk geldim. Reşat Nuri

Gültekin'in Çalıkuşu romanında yer alan bu ifade tam olarak şöyle: "Derler ki; aşk, birine

seni yok etme kudreti verip, bunu kullanmama hususunda ona itimat etmekmiş." Evet,

ifade bu şekilde. Ben aşk hakkında yazılan romanları, sevda şiirlerini, duygu yüklü şarkıları

çok severim. Ancak hayatımda ilk kez aşkın bu kadar kusursuz tarif edildiğini gördüm.

Birine kendi irademizle güç verip sonra da o gücün aleyhimize kullanılmamasını ummak

aşkın en kusursuz tarifi olsa gerek. Tabii bu alıntıyı okuduktan sonra zihnimde epey süre

bu ifadeyi evirip çevirdim. Gecenin bir yarısında bana tekrar aşk hakkında düşünme ya da

en azından fikir jimnastiği yaptıran bu söz tüm uykumu ve biraz da huzurumu kaçırdı.

Bence aşk çok yorucu bir süreç. Bir insanın hem kendini anlaması ve taşıması, hem

karşıdaki kişiyi anlaması ve taşıması, hem de ortadaki ilişkiyi anlaması ve taşıması

gerekiyor. Karakterler farklı, hayat görüşleri farklı, hayat tecrübeleri farklı, beklentiler farklı

ve daha pek çok şey farklı. Ancak tüm bu farklar, bir ruhsal ve cinsel çekim temelinde

görmezden gelinebiliyor. 


iki tarafın da lehine olacak şekilde meydana gelmesine pek ihtimal veremiyorum. Sonunda

bir tarafın duygusu soluyor, hevesi ve heyecanı geçiyor. Daha çok seven taraf ise işte

Gültekin'in dediği gibi üstünün çizilmemesi için dua etmekten başka bir şey yapamıyor. Bu

süreç bana inanılmaz derecede yorucu geliyor. Aşkın getirisinden çok götürüsü olduğunu

düşünüyorum. Aşkın hayat enerjisini sömürdüğünü düşünmeme rağmen bir yanımda ilginç

bir şekilde bu düşünceyi yadsıyıp redddiyor. Yani aşkın hem bir karanlık ve ağır tarafı var

hem de günleri daha da aydınlatan ve insanı tüy gibi hafifleten bir yanı var. Hayatta

birbirinden bu kadar ayrı, adeta 180 derece farklı özellikleri bulunan başka bir kavram,

olgu, olay ya da duygu var mıdır bilemiyorum.


Aşkın yorucu bir süreç olduğunu belirtmeme rağmen sevdalanılan kişi sayesinde tüm

yorgunlukların ortadan kalktığını da söylenebilir sanıyorum. Kendi tecrübelerimi

düşünüyorum da aşık olduğum zamanla birkaç saatlik uykuyla bile ne kadar dinç

olduğumu hatırlıyorum. Ben ki müsaade edilse günün 23 saati uyuyabilecek biri olarak

birkaç saatlik uykuyla dünyanın en neşeli, en mutlu insanı olabiliyordum. Ortada bir gönül

meselesi söz konusu olunca her şeyin mümkün olabileceği düşüncesine sahip olmak,

yaşamdaki tüm potansiyelimizi ortaya çıkarmak için gece gündüz çalışmaya sevk ettiği için

de aşkın yaratıcı bir enerji saçtığını peşinen söyleyebilirim.


Peki nasıl oluyor da bu duygunun iki ucu da bu kadar keskin olabiliyor? Doğrusu bu soruyu

cevaplayabilme haddini kendimde görmüyorum. Ancak yine de kapanış mahiyetinde şunu

diyebilirim: Aşk dipten dike bir şeydir. Denizin dibini de boylatabilir, göğün en yüksek

noktasına da çıkarabilir. Yani insana insan olduğunu hatırlatacak şekilde yoğun şeyler

yaşatabilir. Bence bu sıkıcı bir yıl geçirmektense heyecan dolu bir hafta geçirmek çok daha

evladır. Aşktan işte bu yüzden vazgeçemeyiz. Bu heyecan olmadan yaşamlarımızın bir

esprisi kalmaz. Bu heyecanı elde etme hayali bile pek çok dünyevi uğraştan üstündür. Aşk

işte böyle karmaşık bir kimyaya sahiptir, ancak berrak gözlerle baktığımız zaman bu

kimyasal bağı oluşturan moleküllerin zarafetine hayran kalmamak mümkün değildir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder