8 Haziran 2017 Perşembe
Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk
Gençliğinin en çalkantılı zamanlarında olan bir erkek günün birinde olgunluğu ve cinsellikle dolu tutkuyu aynı bedende bulur ve ona, gördüğü anda, vurulurcasına, aşık olur. Kırmızı Saçlı Kadın'ın ilgimi çekme nedeni bunun bir delikanlılık romanı oluşuydu. Orhan Pamuk’un diğer romanlarında kullandığı öteki renkleri de düşündüğümde -kalenin beyaz oluşu, kitabın karalığı- kadının saç renginin kırmızı olarak seçilişinde bir sembolizasyon görüyorum. Arzu, yasak, suçluluk ve utanç gibi psikolojik ağırlığı olan sözcüklerin tamamını roman boyunca içinde hisseder Cem ve kırmızı saçlı kadın bu hislerinin vücut bulmuş karşılığı gibidir bence. Kadını gördüğü ilk andan itibaren içinde bir tutku alevi yanar ve gençlik ateşinin etkisiyle sarhoşluk yaşar gibidir Cem.
Cem’in ustasının mahvına sebep oluşunu düşündüğümde bunu kasıtlı bir arzuyla değil de yukarıda sözünü ettiğim sarhoşluk içinde istemsizce yapmış olduğu fikrine varıyorum. Aklını öylesine başından almıştı ki kırmızı saçlı kadın, başka şeylere ayıracak kadarı bile kalmamıştı kendisinde. Ustasının Cem’e öğütler verdiğini, yasaklar koyduğunu, disipline ettiğini de okuruz romanda. Belki de Cem ustasına duyduğu öfkeyi kadına duyduğu tutkuyla birleştirmiş ve kadına aşık olurken ustasını da öldürmek istemişti. Aşk-nefret ikilisi bir delikanlı için oldukça önem taşıyan duygusal karşıtlıklardan biridir. Romanın ikinci bölümü, yani Cem’in büyüyüşünün ve evlenişinin ardından geçen hikayeler ilgimi pek çekmedi. Ustasını kuyuda terkettikten ve kırmızı saçlı kadınla da zoraki bir kopuş yaşadıktan sonra roman temposundan önemli bir şeyler kaybetmiş, sıradan bir yaşamın vasatlığına gömülmüş gibi geldi bana.
Doğu ve batı kültürleri üzerine resim sanatı özelinde yapılan kıyaslamalar, gündelik hayatın değişimleri ve hatta romanın sonlarına doğru yaşanan ölümcül karşılaşma bile kitabın yeniden tempo kazanması için yeterli olmadı. Fazla kısa süren bir tutku, fazla basitleştirilmiş bir Odipal kriz ve tutkulardan kolaylıkla vazgeçilebiliyor oluşunda Orhan Pamuk tarzının dışında bir yavanlık var bence. Kitabın hacmini kısaltan da buymuş sanki; olgunlaşmasına izin verilmemiş bir hikayeydi okuduğum. Oysa çoğu Orhan Pamuk kitabında karakterler bir başka karakterin peşine düşerler ve onu arayışlarında kendilerine dair pek çok şeyle de karşılaşırlar, bir anlamda aslında kendileridir aradıkları. “Kırmızı Saçlı Kadın”daysa arayış nesnesini buluyor ve onun tarafından tatmin ediliyor, hem de oldukça acele bir biçimde. Arayış erken bir tatmine ulaştığında geriye ne kalır? Doyum yaşandıktan sonra yeniden aramak, yeniden arzulamak için bir zamana ihtiyaç vardır.
“Kırmızı Saçlı Kadın” tam da bir delikanlılık ya da gelişim romanı değil o halde. Olabilirdi ama bir şeyleri eksik bırakmış Orhan Pamuk. Bir şeyleri fazlasıyla görünür kılınmış ve “Cem-kırmızı saçlı kadın-usta” üçlüsünün aralarındaki ilişkiselliği kısa kesilişi de romanın içinde bir boşluğa neden olmuş. Cem delikanlılığında suçluluktan bağışık olmayan bir ilişki yaşıyor ama romanın devamında yaşananların onu nasıl etkilediğine dair hikayeler bulamadım.
Batı ve doğuda yaşanan farklı türdeki oidipal ilişkileri kıyaslayan satırlar aklıma gelince şunu düşündüm: Batılı bir roman değil “kırmızı saçlı kadın”. İçerisinde yasak arzulara dair her türlü malzemeyi barındırsa da roman, sonuçlarındaki muhafazakarlık bakımından batılı değil. Cem’in savruluşunu yapay bir çözüm olan evlilikle ötelemesi ve göstermemesi anlamında batılı değil. Romanın ilk bölümünü okuduğumda Cem karakteri oturdu zihnimde ve sonrasında hayal kırıklığına uğradım çünkü kafamdakiyle sayfaların devamındaki Cem hiç uyuşmuyorlar birbirlerine. Kafamdaki Cem pek çok şeyi başarabilecek ve sonunda kendini bulabilecek bir karakterken kitaptaki Cem son derece korkak bir adam. Delikanlılıktan yetişkinliğe ilerlemek yerine çocukluğa geri dönüyor adeta.
Dileğim Orhan Pamuk’un daha gizemli ve uzun romanlar yazması.
Orhan Pamuk. Kırmızı Saçlı Kadın. YKY. 2016.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder