7 Haziran 2017 Çarşamba
Etkilenme Endişesi ve Borges Karamsarlığı
Jorge Luis Borges’in romanları üzerindeki etkisini konu edindiği, “Borges ve Etkilenme Endişesi” başlıklı makalesini okudum Umberto Eco’nun. Borges’in öykülerindeki (Ölüm ve Pusula, Yolları Çatallanan Bahçe, Tlön, Uqbar, Orbis, Tertius) labirent, kütüphane ve arşiv gibi izleklerini takip ettiğini ve romanlarında yansımalara yol açtığını yazıyor ve bu etkiler bütününü çözümlüyordu Eco. O öyküler olmasaydı, daha genel manada da Borges’in öyküleri bir okur olan Eco’yu etkilemeseydi “Gülün Adı” ya da “Foucault Sarkacı” asla oluşmayabilirdi.
İştahlı ve titiz bir okur, gözden geçirdiği ya da incelediği her yeni kitapta yazar olmaya bir adım daha yaklaşır. Okur olarak etkilendiğimiz yazarlar vardır ve onların kitapları ilgimizi daha fazla çeker başka yazarlardan. Hayranlık duymaktan idealize etmeye ya da kıskanmaya varıncaya dek son derece geniş bir duygulanımlar yelpazesi içinde etkileniriz onlardan. Gelecekteki bir gün etkilendiğimiz yazarlarınki gibi kitaplar yazma fikri zihnimizde belirebilir.
Etkilenme endişesinin olumlu ve olumsuz tarafları vardır. Olumlu tarafını Eco örneğinden giderek açıklamak istiyorum: Borges’ten etkilenişi yıllar boyunca devamlılığını koruyabilmiş ve sonunda kendisi bir roman yazmaya başladığında anlatısında içerik oluşturacak malzemeye dönüşmüştür Eco’nun. Yani Borges’in öykülerini okumuş, zihninde demlenmesi için zaman tanımış ve yavaş yavaş özümsemiştir Eco. Böylelikle Arjantinli yazarın öyküleriyle kendi zihnindeki kurmacalar bir noktadan sonra ayrımsızlaşmış ve onları dönüştürerek kendi romanlarında kullanabilmiştir.
Bağlantılara duyarlı olmayan herhangi bir okurun “Gülün Adı”ndaki kütüphanenin Borges’in öyküsündeki arşive göndermede bulunduğunu farkedebilmesi imkansızdır çünkü kitabın yazarı, arşivi farkedilemez derecede kendisinin kılmıştır ki. Sonuç olarak Umberto Eco’nun Borges’in öykülerine duyduğu hayranlık olumlu bir güce dönüşmüş ve romanlarına içerik malzemesi sunmuştur.
Etkilenme endişesi her zaman başarıya ulaşamaz. Kitap yazmak isteyen biri okuduklarının etkisinde aşırı derecede kaldığında tıkanma yaşayabilir ve yazamaz. Yazmak için ön şarttır okumak ancak bir kere yazmaya başladığında elindeki kitapları okumayı bırakmalıdır bence yazar çünkü okumak ve yazmak iki farklı iştir. Yazma sürecinde bir yazarın etkisini zihninde hisseden birisinin geçmişin bu yükü altında üretmesi zordur. Yazmak için gerekli olan serbest ve boş zihnin işleyişini baltalar etkilenişler.
Çok iyi ve bilindik yazarları okumak keyiflidir ancak onları örnek alarak yazmak, özellikle de genç bir yazarsa söz konusu olan, engelleyici bir etkide bulunabilir. Diyelim ki bir okur olarak Dostoyevski romanlarına hayranlık duyan biri olsun. Günün birinde aynı kişi bir karar alsın ve desin ki, “Dostoyevski gibi yazacağım.” Görünüşte oldukça ufuk açıcı bir etkilenme olan bu durumun olumsuzluğu kişi yazmaya başladığında gösterir kendisini. Karakterleri bir mekanın içerisinde ilişkiye sokma becerisi mükemmel olan Dostoyevski’ninki gibi sahneler yaratamadığını gördüğünde kapılacağı his hüsran olacaktır yazar adayının. Kendi kaleminden çıkmış hikaye parçalarını sonradan bir daha okuduğunda Dostoyevski’nin soluk taklitlerini ürettiğini görüp öfkeye de kapılması muhtemeldir bu hayali kişinin. Eğer olumsuz duygularına yenik düşer ya da hırsa kapılırsa etkilenme endişesi yüzünden boğulur ve beceriksizliğine kızarak hiçbir şey üretemez hale gelir. Bu yazar adayının hatası Dostoyevski’yi kafasından çıkaramamak olmuştur. Duyduğu hayranlık aşırıdır ve kendi ürettiklerini değersiz görmesine yol açmıştır. Dostoyevski’nin yaşadığı çağın niteliklerini, içsel ve dışsal koşulların farklılığını göz önüne almamış ve at gözlükleri takarak kendi bildiğini okumuştur.
İki sonuç çıkardım Eco’nun etkilenme endişesinden:
1-) Etkilenmelerin yaratıcılığa dönüşmesi için çabaya ve zamana ihtiyaç vardır.
2-) Etkileyici yazarlarla kurulan zihinsel ilişkilerde bir mesafe duygusu gereklidir ve bunun sağlanamadığı durumlar yazma sürecini kesintiye uğratabilir.
Umberto Eco. Edebiyata Dair. Can Yayınları. 2016.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder