Birkaç hafta önce D&R'da gezinirken bir kitap dikkatimi çekti. Sanal Aşk: İnternet Çağında Aşk ve Istırap adlı bu inceleme eserini tekli bir koltuğa oturup yarım saat kadar okudum ve kitapta kendimden o kadar şey buldum ki... İnternet ve duygu dünyası arasındaki gerilimli ilişkinin son derece sade ve zevkli bir biçemle ele alındığı bu eseri satın alıp birkaç gün içinde de bitirdim. Teknoloji ve aşk ilişkisi oldum olası benim düşüncelerime meze yahut malzeme olmuştur. Çünkü ben biliyorum ki aşk, kalbe çift tıklamakla ya da ayrılık "unfollow" ile gerçekleşecek kadar bayağı kavramlar değil. Buna karşın çağımızda duyguların büyük oranda sanal ortam aracılığı ile yürütüldüğünü reddedecek kadar da teknoloji cahili değilim. Ne olursa olsun, ben aşk ve duygu konularında en azından akranlarıma kıyasla biraz eski kafalı biri olduğum için romantik ilişkilerde teknolojinin yerini en aza indirgemeye çalışırım. Milyonların ekmeği suyu haline gelmiş sanal mecraya karşı ne kadar kürek çeksem de azdır, ancak yine de biraz otantisite arayışı içinde olan bir kimse olarak bu konuda söyleyebileceğim birkaç şey var diye düşünüyorum.
Öncelikle bugün yaşadığımız koşulların tarihsel bir sürecin sonunda ortaya çıktığını kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum ben. Yani "internet geldi, her şeyi sildi süpürdü" gibi indirgemeci bir yaklaşımı hep sığ ve çiğ bulurum. İnternet sadece bir araç. Otomobil sadece bir araç. Otomobil değildir trafik kazalarına neden olan, direksiyonun başındaki kanlı canlı insandır. Bu bakımdan genelleme yapılmasını doğru bulmam. Çağımızın bir gerçeği artık sanal ortam ve bundan ilişkiler de nasibini almış halde. Peki buna teslim olmak zorunda mıyız? İnternet diye bir şeyin varlığı sahiciliğin önüne konmuş koca bir kaya mıdır? Bence böyle olmak zorunda olmamasına karşın pek çok insan, meseleye dar bir açıdan baktığı için evet öyle. İnsanlar, sanal ortam üzerinden karşısındaki kişiyi hiç görmeden aşık oluyor, yine de karşıdaki kişiyi görmeden bu aşk ilişkisini sonlandırıveriyor! Bunun neresinde "aşk" var doğrusu bilemiyorum. Sanal aşk gibi bir sıfat tamlamasının geçerli olup olmadığından da emin değilim. Aşkın önüne herhangi bir sıfat getirilmemesini daha doğru bulduğumu söyleyebilirim ama. Aşkın önüne gelen sıfatlar, onun saflığına daima halel getirir bence. Aşkın halleri meselesi bir yana, insanların duygu dünyasında da bir sığlaşmanın varlığını teslim etmek gerekir. Üzüntü tam üzüntü değil. Neşe tam neşe değil. Tatsız tuzsuz bir garip yahni halinde duygular alemi. Bu noktada kendi tercihlerimi ve tecrübelerimi dikkate alıyorum da benim gibi insanların sayısının azaldığını üzüntüyle karşılıyorum. “Benim gibi insanlar” derken de övünecek bir yer arıyor değilim. Duygularını özel bir alanda yaşamak isteyen, kimseye bir şey gösterme ve kanıtlama çabası içinde olmadan samimi ve candan bir ilişki isteyenn kişilerden bahsediyorum ki bunun övünülesi değil, herkesin sahip olması gereken bir özellik olduğunu düşünüyorum. Yani normal olan, övünülesi bir şey haline gelmiş gibi bir durum var ortada ki bu tehlikelidir. Sıradanın yüceltilecek hale gelmiş olması tehlike çanlarının çaldığı anlamına gelir bana kalırsa.
Toparlayacak olursam sanal aşklar da olur hastalıklı aşklar da tutkulu aşklar da... Önemli olan bu ilişkiler bir şekilde bittikten sonra geriye nelerin kaldığıdır bence. Aşk ilişkisi bittikten sonra öyle ya da böyle, daha gelişmiş ve daha olgun bir insan olamıyorsak boşa vakit harcanmış demektir. Görünen o ki sanal aşkların büyük ölçüde yıldırım hızıyla başlayıp yıldırım hızıyla bitmesi de geriye herhangi bir anlamlı bakiye bırakmaz. Bu noktada ben herkesi aşk kavramı hakkında göstermelik değil, samimi bir şekilde düşünmeye davet ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder