30 Mart 2021 Salı

Boogie'ye Dair


Son günlerde sanatsal olarak keşfetmekten en büyük mutluluk duyduğum isim Vladimir Milivojevich oldu. Daha ziyade Boogie ismiyle bilinen Sırp asıllı sokak fotoğrafçısı, çocukluk yıllarının kaotik Balkanlar'ından etkilendiği ve savaşla büyüdüğü için genelde suç ve uyuşturucu dünyasına yönelik çektiği fotoğraflarla biliniyor. Boogie'nin o meşhur fotoğraflarına daha önce de denk geliyordum, ancak onun Instagram hesabındaki diğer çalışmalarını görünce gerçekten çok etkilendim. Sokaktaki günlük hayatı, yere düşen bir külah dondurmayı, sıcaktan eriyen bir otomobil farını, parkta jimnastik yapan Rus çocuklarını ve daha birçok günlük olayı nefis bir biçimde fotoğraflıyor Boogie. Onun fotoğraflarına bakarken çok eğlendim ve aslında uzun zamandır aklımdaki çekmecelerden birinde öylece duran, ama açmaya çekindiğim, belki de üşendiğim bir düşünceyi soğan soyar gibi soymaya başladım. Hayatımızda büyük gelişmeler bekleyebiliriz, hayallerimizi gerçekleştirmek isteyebiliriz, ancak mutluluğu bekleyemeyiz. Mutluluk tam şu an, yanı başımızdadır. Sokakta top oynayan çocukları izleyebiliyor olmak, haziran gecesini andıran bir ekim akşamında balkona çıkıp Ay'ın parlaklığını ve geceye kattığı lacivert tonlarını doyasıya görebilmektir.

"Mutluluğu uzaklarda arama, çiçeğe böceğe bakıp mutlu ol." gibi sözlerin fazla romantik olduğunu, kişisel gelişim kitaplarındaki "gelişim" tavsiyelerinin palavra olduğunu düşünürüm. Şu an bile bu katı düşüncemi tam anlamıyla kırabilmiş değilim. Ancak mutluluk tanımımı ben son yıllarda daha gündelik şeylere göre yeniden düzenledim. Başka türlüsünün olmasına da imkan veremiyorum artık. Çok ama çok bilinmeyenli denklemdeki tüm unsurlar birbiriyle etkileşime girecek ve hayal etmekte dahi güçlük çektiğimiz şeyler gerçeğe dönüşecek ve biz de mutlu olacağız... Böyle bir dünya yok. Bu kadar hayalperest olmanın da alemi yok. Hayal kurmanın insanlığın temel taşlarından biri olduğunu, hatta insanın hayal kuran hayvan olduğunu söylesem abartmış olmam. Buna karşın hayallerimizde bile ihtiyat payı bırakmak gerektiğini düşünüyorum. Biliyorum, hayal ve ihtiyat birbirinden ak ve kara kadar zıt iki kelime gibi görünebilir, ancak ulaşılabilir ve gerçekçi hayaller kurmanın önemini savunuyorum. İşte mutluluğa dair kurulan hayallerde de gerçekçilik payını elden bırakmanın son derece kolay olduğunu bildiğim için mutluluk ve hayal arasındaki ilişkiyi önemsiyorum. Mutluluğu kaf dağının ardından sokağa indirmek de bir insanın kendine yapabileceği en büyük iyiliklerden biri gibime geliyor. Sokağa biraz daha yaşam dolu gözlerle bakıp insanları, ağaçları, kedileri, gökyüzündeki bulutların şekillerini, cuma akşamı insanların yüzündeki hınzırlığı görünce mutlu olmak gerekiyor sanırım. Kendini kasmanın, büyük yüklerin altında ezilmenin, sonsuz bilinmeyenli bir denklemin çözülmesiyle gelecek ferahlığın bir anlamı yok. Diğer bir deyişle, mutluluğu göklerden yere indirmenin zamanı geldi... Tabii ki insanlara bu konuda vaaz verecek değilim ama ben kendi hayatım nazarında böyle düşünmeye başladım. Bendeki bu değişimden sonra daha pozitif, daha yapıcı, daha çözüm odaklı olduğumu da çevremden duymaya başladım. Hayal kalitemdeki artış hayat kaliteme de etki etti diyebilirim yani.

Boogie'nin fotoğraflarına bakarak insan ve yaşam hallerine tanıklık ederek daha iyi bir insan olduğumu söyleyebilirim. Fotoğraflara bakarak bir kişi daha iyi bir insan olabilir mi? Bu çok zor bir soru, yani kavramsal düzeyde çok tartışılan bir konu ama ben kendi deneyimlerin doğrultusunda bu soruya "Evet" diyebiliyorum. Fotoğraflara bakarak, o fotoğraftaki insanların yaşamlarını hayal ederek dahi mutlu olunabilir. Neye baktığın değil, nasıl baktığın önemli... Eğer bir parmak nereye dokunursa dokunsun acıyorsa tek bir ihtimal var gibi görünür: Vücut iflas etmiş... Peki ama sorunlu olan parmaksa? Ya beden sapasağlam olmasına rağmen sadece parmak kırıksa? Bu ihtimali düşünmek bile birçok şeyi değiştirebilir...

Boogie Instagram: https://www.instagram.com/boogiephotographer/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder